Açık Bilinç’te bu haftaki konumuz bilim felsefesinin temel kavramları, evrim kuramı tartışmaları, kifayetsizlik ve bihaberlik.
Evrim karşıtlarının temel itirazlarından birisi, evrim teorisinin, adı üzerinde, bir "teoriden ibaret" olması ve bilimsel olmadığı iddiası. Programda varsayım, hipotez, teori gibi bilim felsefesinin temel kavramlarını ve evrimin bilimsellik statüsüyle ilgili iddiaları ele aldık.
Böylece, 3 haftadır evrim, Tanrı inancı, Aziz Sancar, ekoloji, ve diş fosilleri üzerine sürdürdüğümüz seriyi şimdilik noktalıyoruz.
"Evrim yalnızca bir teoridir, dolayısıyla önemsenmesine gerek yoktur,“ iddiasına geri dönelim. Teori nedir, bilim için nasıl bir işlev görür?
Gündelik dilde teori, veriye dayanmak zorunda olmadan oluşturulmuş kişisel görüş anlamında kullanılıyor. Bilimde ise farklı bir statüsü var.
"Göreme Vadisi’ndeki peri bacaları 'tesadüfi dinamiklerle' oluşmuş olamaz; benim teorime göre uzaylılar yapmıştır" iddiası yalnızca kişisel bir görüş ifade eder. Bilimsel anlamda teori, kişisel görüşle değil, ancak gözlem ve veriyle desteklenmiş ve birbiriyle bağlantılandırılmış tezlerle yapılandırılır.
Bilimsel tezler, ön desteğe sahip, doğruluk iddiası olan, genellikle gözlem ve verilere dayanan, bilimsel yöntemle sınanabilecek önermelerdir. Veriyle desteklenen ve araştırılan konuda açıklama sağlayan önermeler (tezler), bilimsel ilerlemenin "çalışma hipotezleri" olarak işlev görür.
Her hipotez veya tezleri bağdaştıran teori, beklentileri karşılamayabilir, revize edilebilir, yanlışlanabilir, hatta tümden terk edilebilir. Bilimsel teoriler, mutlaklık iddiası içermeden, insanlığın ulaştığı en ileri bilgi düzeyini yansıtırlar. Yanlışlanabilirlik doğalarında vardır.
Yanlışlanabilirlik, teorilerin yanlış ya da önemsiz olduğunu göstermez. Yalnızca bilimde her zaman bir adım daha ileri gidilebileceğini gösterir.
Peki, hipotezden farklı olarak varsayım nedir? Bu soruyu yanıtlamak için, varsayımların bilimde nasıl bir işlev gördüğüne bakmak gerek. Varsayım, hipotezin aksine, her zaman doğruluk iddiası taşımaz. Daha ziyade, akıl yürütürken bir sonraki adım için öncül işlevi görür.
"Dünyadaki canlı türlerinin azalmasının aynı hızda süreceğini varsayalım" dediğimizde, bunu bir tez olarak öne sürüyor olmamız şart değildir. Akıl yürütürken, yalnızca bir önkabul ışığında ulaşabileceğimiz sonuçları görmek için, varsayımı bir düşünce aracı olarak kullanabiliriz.
Doğru olmadığını bildiğimiz önermeler bile varsayım işlevi görebilir. Örneğin şu soruda olduğu gibi: Dünyanın kütlesi olduğunun iki katı olsaydı yerçekimi nasıl değişirdi?
Kısaca, bilim pratiğinde, varsayım, hipotez, ve teori birbirlerinden farklı işlev ve yapılara sahiptir.
Bilim tarihinde süreklilikle revize edilebilen kapsamlı teoriler bazen topyekun paradigma (kuramsal çerçeve) değişikliğine de uğrayabilir. Bu bağlamda, bilim felsefesinde çığır açmış fizikçi ve felsefeci Thomas Kuhn'u ve kitabı “Bilimsel Devrimlerin Yapısı”nı da bu vesileyle analım.
Programın ikinci bölümde, gündemdeki evrim kuramı tartışmalarına döndük ve Nuray Mert'in evrim konusundaki yazılarına değindik.
Yazarın konumunu, üç yazısı ışığında değerlendirdik:
[1] Radikal (2007): Bilim Budalalığı
[2] Cumhuriyet (2017): Yeni Türkiye’nin tarih yazımı
[3] Cumhuriyet (2017): ‘Evrim teorisi’
Evrim kuramının 9. sınıf müfredatından çıkartılması üzerine Nuray Mert şöyle yazdı: “Evrim teorisinin bilim yerine konmasına karşıyım. Adı üzerinde evrim teorisi…” [2]
Buradan yazarın bir teorinin bilim olarak düşünülemeyeceği kanısında olduğunu anlıyoruz. Daha açıklayıcı cümleleriyse [1]’de yer alıyor. Nuray Mert, 'teori'den ne anladığını şöyle açıklıyor:
"Evrim teorisi de, adından da anlaşılacağı gibi bir 'teori'dir, yani varsayımdır."
Bu iddianın, yalnız Nuray Mert için değil, akademik formasyonu olan ve köşe yazarlığı yapan herhangi bir kişi açısından şayan-ı hayret bir bilgisizlik içerdiğini söylemek zorundayım.
Fakat, daha fenası, bir de bu şaşırtıcı bilgisizlik temelinde, evrim kuramını savunmayı "pozitivist, bilim budalalığı" [1] olarak nitelemek.
Yazarın varsayımla teorinin farkını bile bilmeden, üstünkörü kavramlarla başkalarını budalalıkla suçlaması, gerçek bir "cahil cüreti" örneği oluşturuyor.
Fakat, burada da bitmiyor. Nuray Mert'in üst perdeden yaptığı bu "budalalık" suçlaması, bir başka konudaki bilgisizliğine, evrim kuramının “varoluşla ilgili sorulara cevap vermeye çalıştığı” yanlış inancına dayanıyor: "Bilim ... varoluşla ilgili soruların cevabını vermez, veremez. Bu felsefenin, yani spekülasyonun alanıdır" [1].
Felsefenin nüanssız bir genellemeyle "spekülasyon" olarak tanımlanmasını bir kenara koyalım, ve şimdilik "varoluşla ilgili sorular"a bakalım. Öncelikle, varoluşla ilgili pek çok soru var. Ama bir kısmı felsefe ve ilahiyatın, bir kısmıysa bilimin alanında yer alıyor. Öte yandan, hiç biri evrim kuramının sorunu değil.
Örneğin, “varoluşun bir 'ilk müsebbibi' var mıdır? Evreni yaratan ama kendisi yaratılmamış, nedensellik zincirinin dışında yer alan bir ilk unsur, varoluş için olmazsa olmaz mıdır?” diye sorabiliriz. Bu soruya cevap arayan "Kozmolojik Argüman"ı, daha önce yaptığımız Din Felsefesi serisinde ele almıştık. Ama bu, evrim kuramının meselesi değil.
Veya, “yaşamın başlangıcı nasıl olmuştur; cansız,organik olmayan maddeden organik, canlı varlıklar nasıl oluşmuştur?” diye sorulabilir. Varoluşla ilgili bu farklı soru, bilimin alanındadır, ama yine evrim kuramının sorunu değildir."Abiogenez"in, yani dünyada yaşamın ilk tezahürünün açıklamasını paleontoloji, jeofizik, organik kimya, ve biyoloji birlikte araştırır.
Evrim kuramıysa, varoluşla ilgili bu tür sorulara cevap aramaz; var olan (ve soyu tükenmiş) canlı türleri arasındaki ortaklık ve çeşitliliği sistematik bir çerçeve içinde açıklamaya çalışır.
Düzeyli bir tartışma platformunda, bu çerçevede sorulabilecek ve Açık Bilinç’in “Din Felsefesi” serisinde ele almaya çalıştığımız pek çok başka ilginç soru olduğunu belirtmek isterim. Örneğin ilahiyat ve bilim, evrimci biyolog S. Jay Gould'un önerdiği gibi, birbirleriyle çelişmeyen alanlar mıdır? Ya da 20. yüzyılın en önemli din tarihçilerinden Mircea Eliade'nin iddia ettiği gibi, inancın (‘kutsal’ addedilenin) alanını, ‘sıradan’ alanda, rasyonel akılla nüfuz ederek eleştirmek imkansız mıdır?
Son olarak, Tanrı inancıyla evrim kuramını kabul etmek arasında, İslam dahil olmak üzere çoğu dinde, tek tip bir anlayış olmadığının da altını çizmek iyi olur.
Toparlayayım: Evrim teorisi, adından da anlaşılacağı gibi, evet, bir teoridir. Dolayısıyla bilimdir. Başka bir şey olmasını beklemek abestir.
Evrim teorisi üzerine yıllar içinde onbinlerce araştırma yayımlanmış, makro özelliklerin incelenmesiyle kurulan teori genetik bilimlerle iyice pekişmiştir.
Bilimsel teoriler, bilimsel ölçütlerle değerlendirilir, değerlendirilmelidir. Aksi takdirde, 1615'de Galileo'yu yargılayan Engizisyon yargıcının komik konumuna düşeriz.
Dünya evrenin merkezinde yer almıyor. İnsan da canlılar dünyasının merkezinde, ya da en tepesinde değil. Bilim, evrendeki gerçek yerimizi görmekte bize yardımcı olur. Biraz tevazu!
Bitirirken, evrim tartışmalarını, konunun derinliğinin hakkını verecek şekilde, özenle ve doğru kavramlarla yapmanın önemini bir kez daha yinelemek istiyorum.
Nuray Mert, evrim konusunda üstünkörü genellemeleri, karşısındakileri budalalık ve zır cahillikle suçlayan, tartışma edebinden yoksun beyanları, ve yanlış fikirleriyle, tek başına değil. Yazılarını sadece bir örnek olarak seçtim. Burada kendisine görüş farkımızdan dolayı bir eleştiri yapıyor bile değilim. Sığ ya da derin (her neyse) bir “pozitivist” kaygım da yok. Yalnızca, bilgiye ve özene davet ediyorum.
Son sözü yine Nuray Mert’e bırakarak bitireyim: “Zır cahil olmayanlar için bu konuda ihtilaf söz konusu değil," [3]. Sahiden öyle! Cümlenin yazarı, aynı zamanda öznesi de olduğunun farkındaysa, katılıyorum.